Tebliğ ayeti, Gadirle ilgili olarak nazil olan ayetlerden biridir ve İmam Ali'nin (a.s) imametine dair bir ipucudur. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Ey Elçi, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yap-mamış olursun, Allah seni insanlardan korur. Şüphe yok ki Allah, kâfir topluluğa başarı vermez." [1]
Her iki fırkanın müfessirleri şöyle diyor: Bu ayet-i kerime, hicretin onuncu yılında, zilhicce ayının 18'inde, Veda Haccı'nda, Gadiri Hum gününde Hz. Peygamber'e (s.a.a) nazil olmuştur. Bu yüzden Peygamber (s.a.a) halk kitlesinin (120 bin veya daha fazla idi) Gadir-i Hum'da toplanmasını emretti. Daha sonra Ali'yi (a.s) hilâfet makamına atadı...
Hibri, sahih senetle İbn Abbas'tan şöyle naklediyor:
"Bu ayet Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.a), velâyeti tebliğe emredildi; sonra Ali'nin (a.s) elini tuttu ve 'Ben kimin mevlası isem, Ali onun mevlasıdır.' diye buyurdu." [2]
Ebu Nuaym İsfehani, sahih senetle Ebu Said Hudrî'den şöyle naklediyor:
"Bu ayet, Ali (a.s) hakkında, Hz. Peygamber'e nazil olmuştur."[3]
İbn Asakir, sahih senetle Ebu Said Hudrî'den şöyle naklediyor:
"Ayet-i kerime, Gadir-i Hum gününde, Ali (a.s) hakkında Hz. Peygamber'e (s.a.a) nazil oldu."[4]
Sahabeden birçoğu bu ayetin Ali (a.s) hakkında nazil olduğunu nakletmişlerdir. Örneğin:
Abdullah b. Abbas
Ebu Said Hudrî
Zeyd b. Erkam
Cabir b. Abdullah Ensari
Berâ b. Azib
Ebu Hureyre
Abdullah b. Mesut
Abdullah b. Ebi Evfa.
Ehlisünnet alimlerinden birçoğu Tebliğ Ayeti'nin Ali (a.s) hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir. Örneğin:
Hafız Ebu Cafer Taberî, el-Velâyet adlı eserde
Hafız Ebu İshak Sa'lebi, el-Kefş ve'l-Beyan, s.234.
Hafız Ebu Nuaym İsfahanî, Ma Nezele Mine'l-Kur'ân Fi Ali (a.s), s.86.
Vahidi Nişaburî, Esbubu'n-Nüzul, s.135.
Hakim Haskani, Şevahidu't-Tenzil, c.1/s.255.
Hafız İbn Asakir Şafiî, Tarih-i Medine-i Dimişk, c.12, s.237.
Fahreddin Razi Şafiî, Tefsiru'l-Kebir, c.12/s.49.
Şeyhu'l-İslâm Hemui, Feraidu's-Simteyn, c.1/s.158.
Nureddin İbn Sabbağ Malikî, el-Fusulu'l-Mühimme, s.49.
Celaluddin Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensur, c.3/s.116.
Bedruddin Ayni, Umdetu'l-Gari Fi Şerh-i Sahih-i Buharî, c.18/s.206.
Kadı Şevkanî, Fethu'l-Kadir, c.2/s.60.
Şehabuddin Alusî, Ruhu'l-Meani, c.6/s.196.
Şeyh Muhammed Abduh, el-Menar, c.6/s.463.
Tebliğ Ayeti'nde Ali'nin (a.s) velâyetinin kastedildiğine dair iki ipucu bulunmaktadır.
a) Allah'ın (c.c) meseleye verdiği önem; zira Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "Eğer bu emri yerine getirmezsen, risale-tini tebliğ etmemiş olursun."
b- Ayetten Hz. Peygamber'e nazil olan şeyin oldukça ağır olduğu anlaşılıyor. Meselenin ağırlığı, hazretin kendisi için korktuğundan değildi; aksine hazretin korkusu halktan yana idi. Bu yüzden Allah (c.c), Hz. Peygamber'i (s.a.a) sakinleştirmek için şöyle buyuruyor: "Allah seni halktan koruyacaktır."
İkmal ayeti de Ali'nin (a.s) velâyetine ve imametine delalet eden ayetlerden bir diğeridir. Allah (c.c) buyuruyorki:
"İşte bugün dininizi ikmal ettim, size verdiğim nimetimi tamamladım, size din olarak İslâm'ı verdim de hoşnut oldum "[5]
Bu ayetin, Gadir olayından sonra, İmam Ali (a.s) hakkında nazil olduğuna dair, her iki fırka kanalıyla bir çok rivayet nakledilmiştir.
a) Ebu Nuaym İsfahanî, sahih senetle, Ebu Said Hudrî-den şöyle naklediyor:
"Hz. Peygamber, halkı, Ali'ye (a.s) davet etti; ve bir ağacın altının süpürülmesini emretti. Sonra Ali'yi (a.s) sesledi ve onun iki elini yukarı kaldırdı. O kadar ki hazretin koltuklarının altı gözüktü. Halk kitlesi dağılmadan önce, bu ayet Hz. Peygamber'e nazil oldu. "Bugün dininizi ikmal ettim " Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a): "Dinin kemale erişinden dolayı Allahu ekber dedi. Sonra şöyle buyurdu: "Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır."[6]
b) Hatib Bağdadi, sahih senetle, Ebu Hureyre'den şöyle naklediyor:
"Kim zilhicce'nin 18. gününde oruç tutarsa, Allah (c.c) ona altmış ayın orucunun sevabını yazar. O gün Gadir günüdür." O zaman, Peygamber (s.a.a) Ali'nin (a.s) elini tuttu ve buyurdu: "Acaba ben müminlerin velisi değil miyim?" Halk: "Evet." deyince, şöyle buyurdu: "Ben kimin mevlası isem Ali onun mevlasıdır." Bu sırada Ömer b. Hattap dedi ki: Mübarek olsun! Mübarek olsun! Ey Ebu Talib'in oğlu. Benim ve her Müslümanın mevlası oldun." Sonra bu ayet nazil oldu: "Bugün dininizi ikmal ettim "[7]
c) İbn Asakir de, aynı içeriği sahih kanalla, yazmış olduğu tarih kitabında nakletmiştir.[8]
İmamiyye alimleri "İkmal Ayeti"nin Gadir gününde Hz. Peygamber'e (s.a.a) nazil olduğuna dair görüş birliği içerisindeler. Buna ilaveten Ehlisünnet alimlerinin bir kısmı da İmamiyye'yle aynı görüşü paylaşmışlardır. Örneğin:
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir Taberî
Ebu Hasan Ali b. Ömer Darkutni
Ebu Abdullah Hakim Nişaburî
Ebu Bekir b. Merdevey İsfahanî
Ebu Nuaym İsfahanî
Ebu Bekir Ahmed b. Hüseyin Beyhaki
Ebu Bekir Hatib-i Bağdadi
Ebu'l-Hasan b. Meğazili
Ebu'l-Kasım Hakim Haskani
Hatib Harezmi
Ebu'l-Kasım İbn Asakir Dimişki
Sıbt b. Cevzî
Şeyhu'l-İslâm Hemmui
İbn Kesir Dimişki
Celaluddin Suyutî
Gadir hutbesinden sonra bu ayetin inişi, Allah Resulü'nün (s.a.a) "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır." sözünün doğruluğuna iyi bir tanıktır. Çünkü "İkmal" tabirine hilâfet ve imametten başka hiçbir şey layık değildir.
Gadir olayından sonra Hz. Peygamber'e (s.a.a) nazil olan ayetlerden bir diğeri, Mearic Suresi'nin ayetleridir. Yüce Allah (c.c) buyuruyor:
"İsteyen biri, inecek azabı istedi; kâfirler için olan bu azabı başlarından defedecek kimse yok; o, yüksek dereceler sahibi Allah'tandır."[9]
a) Ebu İshak Sa'lebi şöyle diyor: Süfyan b. Aniye'den "Seele sailun" ayetinin kimin hakkında nazil olduğu soruldu. O cevapta "Benden öyle bir soru sordun ki senden önce hiç kimse bu soruyu benden sormamıştı." dedi. Babam Cafer b. Muhammed ve kardeşleri benim için şu hadisi naklettiler:
"Hz. Peygamber (s.a.a) Gadir-i Hum'a ulaşır ulaşmaz, halka seslendi ve sonra Ali'nin (a.s) elini yukarı kaldırdı ve şöyle buyurdu: "Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır." Bu haber bütün şehirlerde yayıldı. Bu haberi Haris b. Nu-man duyduğunda Allah Resulü'nün (s.a.a) huzuruna geldi. Devesinden inerek Allah Resulü'ne (s.a.a) şöyle dedi: "Ey Muhammed! Bizi tevhide ve risalete şahadet etmeye emrettin, kabul ettik. Bize beş vakit namazı, zekât vermeyi, oruç tutmayı ve haccet-meyi emrettin, hepimiz kabul ettik. Ve sen bunlarla yetinmeyerek amcanın oğlunun elini yukarı kaldırdın ve onu bize üstün kıldın ve "Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır." dedin. Bu, senin görüşün mü? Yoksa Allah'ın emri mi? Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "O'ndan başka ilah olmayana andolsun ki, bu, Allah (c.c) katındandır."
Bu cevabı alan Haris b. Nu'man göğe dönerek şöyle söylendi: "Ey Allah'ım! Eğer Peygamber'in de-diği hak ise gökten bana taş yağdır. Veya beni acı bir azaba müptela et." O henüz devesine ulaşmamışken, gökten bir taş iniverdi, başından girip altından dışarı çıktı ve onu helak etti." Bu sırada şu ayet nazil oldu. "İsteyen biri, istedi gelip çatacak azabı "[10]
b) Bu hadisi aynı manada, Ebu Ubeyd-i Hirevî de Ga-raibu'l-Kur'ân isimli eserinde nakletmiştir.[11]
c) Şeyhu'l-İslâm Hemmui, aynı içeriği Feraidu's-Sim-teyn adlı eserinin 15. babında nakletmiştir.[12]
Bu hadisin içeriğini, Ehlisünnet alimlerinden bazıları kitaplarında nakletmişlerdir. Örneğin:
Hafız Ebu Ubeyd Hirevî, Garibu'l-Kur'ân.
Ebu İshak Sa'lebi, el-Keşf ve'l-Beyan, s.234.
Hakim Haskani, Şevahidu't-Tenzil, c.2/s.383.
Ebu Bekir Yahya Kurtubi, el-Cami Li-Ahkami'l-Kur-ân, c.8/s.278.
Sıbt b. Cevzî, Tezkiretu'l-Havas.
Şeyhu'l-İslâm Hemmui, Feraidu's-Simteyn.
Nuruddin İbn Sabbağ Malikî, el-Fusulu'l-Mühimme, s.41.
Nuruddin Semhudi Şafiî, Cevahiru'l-Akdeyn, s.179.
Zeynuddin Munavi Şafiî, Camiu's-Sağir Şerhi, c.3, s.218.
Burhanuddin Halebi Şafiî, es-Siretu'l-Halebiye, c.3, s.274.
Seyyit Mümin Şeblenci, Nuru'l-Ebsar, c.6/s.159.
Şeyh Muhammed Abduh, el-Menar, c.6/s.464.
Şeyh Abdurrahman Safuri, Nüzhetu'l-Mecalis, c.2, s.387.
Kunduzi Hanefî, Yenabiu'l-Mevedde, s.274.
Hafız Genci Şafiî, Kifayetu't-Talib
Ali b. Ebu Talib'in imametine delalet eden hadislerden biri Menzilet Hadisi'dir.
a) Buharî, Saad b. Ebu Vakkas'ın senediyle şöyle naklediyor:
"Hz. Peygamber (s.a.a) Tebük'e hareket etmeden önce, Ali'yi (a.s) kendi yerine halife olarak bıraktı. Ali (a.s) şöyle dedi: "Acaba beni kadın ve çocuklara halifen olarak mı bırakıyorsun?" Hz. Peygamber buyurdu: "Acaba Harun'un Musa'nın nezdindeki makamına, benim nezdimde sahip olmaya razı değil misin? Şu farkla ki benden sonra nebi yoktur."[13]
b) İbn Mace, kendi senediyle Saad b. Ebu Vakkas'tan şöyle naklediyor:
"Hz. Peygamber (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurdu: Sen benim nezdimde, Harun'un Musa'nın nez-dindeki makamına sahipsin."[14]
Ehlisünnet'ten seksen dokuz alim bu hadisi nakletmiştir. Örneğin:
Buharî, Sahihinde.
Müslim, Sahihinde, c.2/s.236.
Ahmed, Müsnet'te, c.1/s.98 (sahih senetle).
Hakim, el-Müstedrek, c.3/s.109 (Hadisin sahih olduğunu belirtmiştir).
İbn Abdulbirr, İstiab, c.2/s.473.
Muttaki Hindi, Kenzü'l-Ummal, c.6/s.152.
İbn Hacer-i Askalanî, el-İsabe, c.2/s.507.
İbn Hacer, es-Sevaiku'l-Muhrika, s.20.
Şeblenci, Nuru'l-Ebsar, s.68.
Suyutî, Tarih-i Hulefa, s.65.
İbn Abdurabbih, el-İkdu'l-Ferid, c.2/s.194.
Nesei, el-Hasais, s.76.
Ebu Nuaym, Hilyetu'l-Evliya, c.7/s.194.
İbn Hişam, es-Siretu'l-Helebiyye, c.2/s.520.
İbn Mace, Sünen, c.1/s.43.
Tirmizî, Sahihinde, c.5/s.301.
Taberî, Tarihinde, c.3/s.104.
Belazuri, Ensabu'l-Eşraf, c.2/s.106.
İbn Esir, Camiu'l-Usul, c.9/s.468.
Suyutî, el-Camiu's-Sağir, c.2/s.56.
Birçok sahabî Menzilet Hadisi'ni nakletmiştir. Örneğin:
Sa'd b. Ebi Vakkas.
Muaviye b. Ebu Süfyan.
Habş b. Cünade.
Cabir b. Abdullah Ensari.
Ebu Said Hudri.
Saad b. Malik.
Esma Bint-i Ümeys.
Abdullah b. Ömer.
İbn Ebi Leyla.
Malik b. Haris.
Ali b. Ebu Talib.
Ömer b. Hattap.
Abdullah b. Abbas.
Ümmü Seleme.
Abdullah b. Mesut.
Enes b. Malik.
Zeyd b. Erkam.
Ebu Eyyup Ensari.
Ebu Burde.
Cabir b. Semure.
Berâ b. Azib.
Ebu Hureyre.
Zeyd b. Ebi Evfa.
Benit b. Şerit.
Fatıma bint-i Hamza.
Nakledilen apaçık bilgilere göre Harun'un Musa (a.s.) nezdindeki makamı, vezirlik, hilâfet ve nübüvvet makamlarıdır. Menzilet hadisine göre, Hz. Peygamber (s.a.a) nübüvvet dışındaki Harun'un Musa (a.s.) nezdindeki bütün makamlarını Ali (a.s) için söz konusu etmiştir. Şu farkla ki Hz. Peygamber'den sonra nebi yoktur. İstisna, istisnadan önceki ifadenin genel oluşuna kanıt teşkil eder.
Menzilet Hadisi, Tebük Gazvesi'yle ve Ali'nin (a.s) Medine'deki hilâfetiyle sınırlı değildir. Hiç kimse hadisin sadece Medine şehri ve kısa bir süre için geçerli olduğu sanısına kapılmasın. Çünkü hadis birçok yerde ve değişik zamanlarda Ali'yle (a.s) ilgili olarak beyan edilmiştir. Şimdi onlardan bazılarına işaret edelim:
Ümmü Seleme, Müslüman olan ilk kadınlardandır, Hz. Peygamber'in (s.a.a) nezdinde büyük bir makama sahiptir. Allah Resulü'nün bazen onun ziyaretine gittiği ve ona hadis söylediği nakledilmiştir. Günlerin birinde ona şöyle buyurdu:
"Ey Ümmü Seleme! Gerçekten Ali'nin eti benim etimden ve onun kanı benim kanımdandır. Benim nezdimde onun makamı Harun'un Musa nezdinde-ki makamı gibidir."[15]
Tarih kitaplarında, bir meseleyle ilgili olarak Ali (a.s), Cafer ve Zeyd arasında anlaşmazlık çıktığı kaydedilmiştir. Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna geldiklerinde şöyle buyurdu:
"Ey Ali, senin benim nezdimdeki makamın Harun'un Musa nezdindeki makamı gibidir."
Bir hadiste şöyle denir: Bir gün Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyd b. Cerrah, Hz. Peygamber'in (s.a.a) huzurundaydılar. Allah Resulü Ali'ye (as) yaslanmış idi. Peygamber (s.a.a) mübarek elleriyle Ali'nin (a.s) omzuna vurdular ve buyurdular:
"Ey Ali! Sen mümin, ve Müslüman olan ilk şahıssın. Ey Ali! Senin benim nezdimdeki makamın Harun'un Musa nezdindeki makamı gibidir."[16]
Hz. Peygamber (s.a.a) Medine'ye hicretten sonra, sahabe arasında kardeşlik akdi okuttu. Hazret her defasında Ali'yi (a.s) kendisi için seçti ve onunla kardeşlik akdi okudu. İkinci defasında, akitten sonra, Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurdu:
"Ey Ali, senin benim nezdimdeki makamın Harun'un Musa nezdindeki makamı gibidir; ama benden sonra nebi yoktur ."
Hz. Peygamber (s.a.a) bazı sebeplerden dolayı Mes-cid-i Nebi'ye kapı açan kimselere, kapıları kapatma emri verdi; Ali'nin (a.s) kapısı hariç.
Cabir b. Abdullah Ensari şöyle diyor: "Allah Resulü (s.a.a) buyurdu ki:
"Ey Ali, Mescitte bana helal olan herşey sana da helaldir. Ey Ali, senin benim nezdimdeki makamın Harun'un Musa nezdindeki makamı gibidir; ama benden sonra nebi yoktur ."[17]
İmam Ali'nin (a.s) imametine delalet eden hadislerden biri de Velâyet Hadisi'dir.
Velâyet hadisleri Ehlisünnet'in hadis kaynaklarında farklı kanallardan nakledilmiştir. Örneğin:
Ahmed (Müsnet'te) Ömer b. Husayn'dan şöyle rivayet eder:
"Allah Resulü bir grubu Ali'nin (a.s) komutanlığında, seriyeye gönderdi. Ali'nin (a.s) yaptığı bir iş bazılarının hoşuna gitmedi. Bu yüzden sahabeden dört kişi, bu olayı Allah Resulü'ne (s.a.a) bildirmek için karalaştılar. Ümran şöyle naklediyor: Döndükten sonra Allah Resulü'nün (s.a.a) huzuruna vardık. Aramızdan biri ayağa kalktı ve şöyle dedi: Ey Allah Resulü! Ali (a.s) bu seriye de böyle ve şöyle yaptı. "Allah Resulü'nün (s.a.a) o şahıstan yüz çevirdiğini ve ona cevap vermediğini gördüm. İkinci şahıs da aynı konuyu Allah Resulü'ne arz etti. Allah Resulü (s.a.a) yine yüzünü çevirdi. Üçüncü şahıs da aynı şeyi söyledi. Dördüncü şahıs da Ali'yi (a.s) eleştirince Hz. Peygamber (s.a.a), mübarek çehreleri gazaptan değişmiş bir hâlde, yüzünü dördüncü şahsa doğru çevirdi ve buyurdu: "Ali'yle uğraşmayın, Ali benden; ben Ali'denim. O, benden sonra her mümine kendisinden daha evladır."[18]
Ahmed Müsned'inde aynı içeriği Bureyde'den de nakletmiştir.[19]
Ahmed Müsnedin'de sahih senetle aynı manayı içeren bir hadisi İbn Abbas'tan nakletmiştir.[20]
Ebu Davud Tayalisi, Müsned'inde sahih senetle aynı mazmunu nakletmiştir.
Tirmizî, Sahihinde aynı konuyu nakletmiştir.[21]
Sahabeden on ikisi bu hadisleri Allah Resulü'nden nakletmişlerdir. Örneğin:
Emirü'l-Müminin Ali (a.s).
İmam Hasan Müçteba.
Ebuzer-i Gaffari.
Abdullah b. Abbas.
Ebu Said Hudrî.
Berâ b. Azib.
Ümran b. Husayn.
Ebu Leyla Ensari.
Bureyde b. Hasip.
Abdullah b. Amr.
Amr b. As.
Vahap b. Hamza.
Velâyet hadislerini altmıştan fazla Ehlisünnet alimi rivayet etmiştir. Onlardan bazıları şöyledir:
Süleyman Davud Tayalisi, Müsned, s.360.
Ebu Bekir Abdullah b. Muhammed b. Ebi Şeybe, el-Musannaf, c.12/s.12-79.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.4/s.438.
Ebu İsa Tirmizî, Sahihinde, c.5/s.632.
Ebu Abdurrahman Nesei, el-Hasais, s.75.
Hasan b. Süfyan Nesevi, Esne'l-Metalib,
Ebu Ya'la Musuli, Müsnedinde, c.1/s.293.
Ebu Cafer Taberî, Tehzibu'l-Asar, c.13/s.141.
Süleyman b. Ahmed Taberani, el-Mü'cemü'l-Kebir, c.18, s.12.
Ebu Abdullah Hakim Nişaburî, el-Müstedrek Ale's-Sahihayn, c.3/s.110.
Hatib Bağdadi, Kenzü'l-Ummal, c.11/s.625.
Ebu Bekir Beyhaki, es-Sünenu'l-Kubra, c.6/s.342.
Ebu'l-Hasan İbn Magazili, el-Menakıb, 224.
Hatip Harezmi, el-Menakıb, s.125.
Ebu'l-Kasım İbn Asakir ed-Dimişki, Tercüme-i İmam Ali, c.1/s.365.
Ebu's-Saadat İbn Esir Cezeri, Camiu'l-Usul, c.8, s. 652.
İzzuddin Ali b. Muhammed İbn Cezeri, Usdu'l-Gabe, c.3, s.603.
Muhammed b. Talha Kurayşi, Metalibu's-Suul, s.46-48.
Muhammed b. Yusuf Genci, Kifayetu't-Talib, s.113.
Muhibbuddin Taberî, Riyazu'n-Nezre, c.3/s.129.
İbrahim b. Muhammed Cuveyni, Feraidu's-Simteyn, c.1/s.56.
Şemsuddin Zehebi, Mizanu'l-İtidal, c.1/s.410.
Muhammed İbn Yusuf Zerendi, Dureru's-Simteyn, s.98.
İbn Hacer Askalanî, el-İsabe, c.2/s.271.
Şihabuddin Kastalani, İrşadu's-Sari, c.6/s.421.
Müttaki Hindi, Kenzü'l-Ummal, c.11/s.599.
Velâyet Hadisi'nin, Ali'nin (a.s) imamet ve hilâfetine dair delaleti açıktır. Çünkü "veli" değişik manalara (emir sahibi, arkadaş, yardımcı) gelse bile, yaygın olan birinci manadır. (Yani emir sahibi).
Tirmizî'nin hadisinde şöyle gelmiştir: "Peygamber buyurdu: Hakikaten Ali benden, ben Ali'denim ve o benden sonra her müminin velisidir." İlk cümle imamet ve hilâfeti ispat eder.
Ali'yi (a.s) "vasi" tabiriyle anan hadislere "Vesayet" hadisleri denir.
Hadiste Geçen Tabirler
Hz. Peygamber (s.a.a) "Dar" kıssasıyla ilgili olarak "Ve en yakın hısımlarını korkut." ayetinin inişinden sonra, Haşimoğullarından ileri gelen yakınlarını topladı ve Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurdu:
"Şüphesiz Ali, sizin aranızda, benim halifem, vasim ve kardeşimdir; öyleyse onun sözlerini dinleyin ve ona itaat edin."[22]
Taberani, Mu'cem'de Selman'dan şöyle naklediyor:
"Ben Allah Resulü'nden(s.a.a) şöyle sordum: Ey Allah Resulü! Her nebinin bir vasisi vardır, sizin vasiniz kimdir? Peygamber susmayı yeğlediler. Ama sonraki toplantıda beni görünce "Ey Selman!" diye seslendiler. Ben süratle yanına giderek "evet" dedim. Hazret şöyle buyurdu: Musa'nın vasisinin kim olduğunu biliyor musun? "Evet, Yuşe b. Nun-dur." dedim. Hazret, "Niçin?" diye sordu. Ben, "Çünkü o kendi kavminin en bilginiydi." dedim. Hazret şöyle buyurdu: Öyleyse, şüphesiz vasim, sır-daşım ve benden sonra ümmetim arasında bırakacağım en iyi şahıs Ali b. Ebî Talip'tir ki benim vademe vefa edecek ve borcumu eda edecektir."[23]
Ebu Eyyup Ensari şöyle naklediyor: Allah Resulü (s.a.a), kızı Fatıma'ya (s.a) şöyle buyurdu:
"Acaba bilmiyor musun ki Allah yeryüzüne bir nazar etti ve babanı seçerek, nübüvvet makamına ulaştırdı; sonra bir nazar daha etti ve kocanı seçti; sonra bana, seni ona nikahlamam ve onu vasi ve halifem yapmam için vahyetti."[24]
İbn Asakir, Enes b. Malik'ten şöyle naklediyor:
"Peygamber (s.a.a) abdest alarak iki rekat namaz kıldılar ve sonra şöyle buyurdular: "Bu kapıdan sana doğru içeri girecek ilk şahıs, muttakilerin imamı, Müslümanların efendisi, dinin önderi ve vasilerin sonuncusudur." O sırada Ali (a.s) içeri girdi. Peygamber kimin geldiğini sorunca Ali, dedim. Bunu işiten Peygamber (s.a.a) Ali'ye doğru gelerek onu sevinçle kucakladı "[25]
Vesayet hadislerini Ehlisünnet alimlerinden birçoğu nakletmiştir. Örneğin:
İbn Asakir Dimişki, Tarih-i Dimişk, c.3/s.5.
İbn Mağazili Şafiî, el-Menakıb, s.200.
Hatip Harezmi Hanefî, el-Menakıb, s.42.
Muhibbuddin Taberî Şafiî, Zevahiru'l-Ukba, s.71.
Zehebi, Mizanu'l-İtidal, c.2/ s.273.
Kunduzi Hanefî, Yenabiu'l-Mevedde, s.79.
Genci Şafiî, Kifayefetu't-Talib, s.62.
Menavi Şafiî, Kunuzu'l-Hakaik, c.1/s.71.
Heysemi Şafiî, Mecmau'z-Zevaid, c.9/s.113.
Muttaki Hindi, Kenzü'l-Ummal, c.6/s.145.
Ebu Nuaym İsfahanî, Hilyetu'l-Evliya, c.1/s.63.
İbn Ebi'l-Hadid-i Mutezili, Şerh-u Nehci'l-Belâğa, c.9, s.169.
Hakim Nişaburî, el-Müstedrek Ale's-Sahiheyn, c.2, s.172.
Sıbt b. Cevzî, Tezkiretu'l-Havas, s.43.
Ahmed b. Hanbel, Menakıb-ı Ali (a.s).
Dineveri, Ahbaru't-Tival.
Taberî, Tarihinde.
Beyhaki, el-Mehasin ve'l-Mesavi, c.1/s.6465, Kahire basımı, Yıl: 1380. h.k.
Taberani, el-Mucemu'l-Kebir, c.6/s.221.
İbn Esir, el-Kamil.
Sahabeden birçoğu vesayet hadislerini nakletmişlerdir. Örneğin:
İmam Ali (a.s)
İmam Hasan Müçteba (a.s).
İmam Hüseyin (a.s)
Selman-ı Muhammedi.
Ebu Eyyüp Ensari
Enes b. Malik.
Bureyde Hasib
Amr b. As.
Ebuzer-i Gaffari
Hassan b. Sabit.
Fazl b. Abbas
Nu'man b. İclan.
Abdullah b. Ebu Süfyan
Ebu Heysem b. Teyyihan.
Said b. Kays
Hucr b. Adiyy.
Huzeyme b. Sabit
Amr b. Hamık.
Abdullah b. Abbas
Muğire b. Haris.
Eş'as b. Kays-ı Kindî.
Tabiinden birçoğu bu hadisi nakletmiştir. Örneğin:
Cerir b. Abdullah Beceli
Kays b. Amr
Muhammed b. Ebu Bekir
Munzir b. Humeyse
Ömer b. Harise Ensari
Abdullah b. Cueyl
Abdurrahman b. Zueyb
Nazr b. İclan
Malik-i Eşter
Ömer b. Harise Ensari
Abdurrahman b. Şueyb
Vasiyet "ahit" anlamındadır. "Evsa ila filan" yani ona vasiyette bulundu. Eğer vasiyet edilecek hususta bir sınırlama getirilmezse, sözleşmeye ait olabilecek her şeyin, bu vasiyetin kapsamına girdiğine hükmedilir. Ama, şartlı getirilirse, örneğin "Ona malının üçte birini vasiyet etti." denilirse, bu durumda söz konusu kayıtla kısıtlanır.
Hz. Ali (a.s) hakkındaki bütün hadislerin mutlak olduğu açıktır. Buna göre vasiyet, hilâfeti de kapsamına almaktadır.
Nasr b. Müzahim ve Hatib-i Bağdadi şöyle naklediyorlar:
"Ali'nin (a.s) ordusu Sıffin yolunda, bir sahranın ortasında, susadılar. Hazret bir kayanın arasını gösterdi. Kayayı kaldırdıktan sonra altında su gözüktü. Bütün ordu o sudan içti. O kayanın yakınında bulunan bir rahip "Nebi veya onun vasisinden başka hiç kimse buradan su çıkarmamıştır." dedi.[26]
"Vasi" kelimesine İmam Ali'yle (a.s) ilgili olarak sahabenin sözlerinde sıkça rastlanır. Şimdi onlardan bazılarına değinilecektir:
Yakubi Yazıyor: Osman zamanında, Ebuzer Mescid-i Nebi'de ayağa kalktı ve bir hutbe okuyarak şöyle seslendi:
"...Ve Muhammed Ademin ilminin ve peygamberlere üstünlük sağlayan şeylerin varisidir. Ali b. Ebu Talib, Muhammed'in vasisi ve ilminin varisidir."[27]
Ali (a.s) ile biat edildiği zaman Malik b. Haris Eşter şöyle feryat etti:
"Ey halk, bu, evliyanın vasisi ve enbiyanın ilminin varisidir."[28]
Ali (a.s) Kufe'de halkı Sıffin'e gitmek için hazırladığında, Amr b. Hamık ayağa kalkarak Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurdu:
"Ey Emirü'l-Müminin! Ben seni seviyorum; biatim, yakınlık, mal veya makam için değildir. Ben, seni sahip olduğun beş hasletten dolayı seviyorum. Sen Allah Resulü'nün (s.a.a) amcasının oğlusun; sen onun vasisi ve bizim aramızda baki kalan neslinin babasısın; herkesten önce Müslüman oldun; senin cihattaki payın bütün muhacirden daha fazladır."[29]
"...Öyleyse nasıl? Allah Resulü'nün (s.a.a) vasisi ve varisi olduğu hâlde kendini Ali'yle (a.s) eşit görüyor isen sana yazıklar olsun."[30]
Amr b. As, Muaviye'ye yazdığı mektubunda şöyle diyor:
"Ama beni davet ettiğin şeye gelince, sana batıl üzere yardım etmem ve Ali'ye karşı kılıç çekmem, O Allah Resulü'nün (s.a.a) kardeşi, vasisi ve varisi... olduğu hâlde..."[31]
İmam Ali'nin (a.s) Kelamında Vasi
Harezmi Hanefî İmam Ali'den (a.s) şöyle naklediyor:
"Şüphesiz ben Allah Resulü'nün (s.a.a) kardeşi ve vasisiyim."[32]
Ali (a.s) bir hutbesinde şöyle buyuruyor:
"Ben Allah'ın kulu ve Resulü'nün kardeşiyim. Yalancıdan başka hiç kimse, benden önce veya sonra bu iddiada bulunamaz. Ben Rahmet nebisinin mirasçısı, bu ümmetin en büyüğünün eşi ve vasilerin sonuncusuyum."[33]
İmam Hasan (a.s) Ali'nin (a.s) şehadetinden sonra, bir hutbede şöyle buyurdu:
"Ben Hasan b. Ali'yim; ben Hz. Peygamber'in evladıyım; ben vasinin evladıyım."[34]
İmam Hüseyin aşura gününde, Yezid b. Muaviye'nin askerlerinin karşısında okuduğu bir hutbede şöyle buyuruyor:
"Benim nesebimi araştırın ve kim olduğumu düşünün. Sonra kendi nefsinize müracaat edin ve kendinizi kınayın ki acaba beni öldürmek ve hür-metimi kırmak caiz midir? Acaba ben Peygamber'inizin (s.a.a) kızınızın evladı değil miyim; Acaba ben Peygamber'inizin (s.a.a) vasisinin evladı değil miyim..."[35]
Ali'nin (a.s) en meşur lakaplarından biri "Vasi"dir. Bu lakapla lugat kitaplarında sıkça anılır. Örneğin:
İbn Manzur, Lisanu'l-Arap'da şöyle yazıyor: "Ali'ye (a.s) vasi olarak anılır."[36] Sonra Küseyr isimli şairin şiirini getirir:
"Vasiyyu'n-Nebiyyi'l-Mustafa ve'bnu ammihi "
Zübeydi Tacu'l-Arus'ta şöyle yazıyor: "Vasi, (gani kalıbında) Ali'nin (radiyallahu anh) lakabıdır."[37]
İbn Ebi'l-Hadid, Şerhu Nehci'l-Belâğa isimli kitabında, vasi tabiri geçen şiirleri bir bölümde toplamıştır. Sahabe ve tabiinden naklolan ve Ali'yi (a.s), Mustafa'nın (s.a.a) vasisi ünvanıyla öven, birçok şiir getirmiştir.[38]
Hz. Peygamber (s.a.a) Ali'yi (a.s) imamet ve hilâfet makamına atamakla birlikte, ondan sonraki halifelerin sayısını da belirtmiştir. Şimdi rivayetlerden bazılarına değiniyoruz:
Buharî, Sahih'inde, Cabir b. Semure'den şöyle nakleder:
"Allah Resulü'nün (s.a.a) şöyle dediğini işittim: "Sizin aranızda on iki emir olacaktır." Sonra bir şey söyledi ama ben anlayamadım ve babamdan sordum. Babam, Hz. Peygamber'in (s.a.a) "Onların hepsi Kureyş'tendir." diye buyurduğunu söyledi. [39]
Müslüm Sahih'inde Cabir b. Samure'den şöyle nakleder: "Babamla birlikte Hz. Peygamberin (s.a.a) huzuruna geldik. Hz. Peygamber'in (s.a.a) şöyle buyuruyordu:
"Bu emir sona ermez, size on iki halife gelip geç-meyinceye kadar."
Cabir söylüyor: "Peygamberin sözlerinden birini anlayamadım ve babamdan Peygamberin ne buyur-duğunu sordum. Babam "Onların hepsi Kureyş'ten-dir." dedi.[40]
Tirmizî, Sahih'inde, Cabir b. Semure'den şöyle nakleder:
"Allah Resulü (s.a.a) "Benden sonra on iki emir gelecektir." diye buyurdu. Sonra başka bir şey yine buyurdu, ama ben duyamadığım için yanımdakine sordum. O, Allah Resulü'nün "Onlar Kureyş'tendir." diye buyurduğunu dedi.
Yukarıda zikredilen hadis her iki fırka arasında da meşhurdur. Burada bu hadisi nakleden Ehlisünnet alimlerinden bazısına değineceğiz:
Buharî Sahih'inde
Müslim Sahih'inde
Ahmed b.Hanbel, Müsned'inde, c.5/s.93/96/99
Hakim, el-Müstedrek, c.3/s.617.
Tirmizî Sahih'inde, c.3/s.340
Ebu Davut, Sünen, c.4/s.106.
Taberani, el-Mücemü'l-Kebir, c.2/s.196.
Kastalani, İrşadu's-Sari, c.10/s.273.
İbn Hacer, Fethu'l-Bari, c.12/s.181.
İbn Esir, en-Nihaye, c.3/.54.
İbn Menzur, Lisanu'l-Arab, c.12/s.126.
Muttaki Hindi, Kenzü'l-Ummal, c.13/s.26.
Suyutî, el-Camiu's-Sağir, c.1/s.75.
Beyhaki, Delailu'n-Nübüvve, c.6/s.519.
İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, c.6/s.248.
Her iki fırkanın (Ehlisünnet ve Şia) rivayetlerinde, Peygamber (s.a.a) kendinden sonraki on iki imam ve halifenin isimlerini açıkça zikretmiştir. Şimdi onlardan bazılarına değiniyoruz:
a) Feraidu's-Simteyn'de Hemvinî -Zehebî'nin şeyhidir- İbn Abbas'tan şöyle naklediyor:
"Na'sel isminde bir Yahudi Hz. Peygamber'in (s.a.a) huzuruna gelerek şöyle dedi: "Ey Muhammed! Uzun müddettir zihnimde oluşan şeyler hakkında senden soru soracağım; eğer onlara cevap verirsen sana iman getiririm." Peygamber sormasını istedi. O şöyle sordu: "Beni vasinden haberdar et ve söyle o kimdir? Çünkü hiçbir peygamber vasisiz gelmemiştir. Bizim peygamberimizin vasisi Yuşe b. Nun'dur." Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Benim vasim Ali b. Ebu Talip'tir ve ondan sonra iki torunum, Hasan ve Hüseyin ve onlardan sonra, Hüseyin'in soyundan dokuz imamdır."
Ravi diyor ki: Na'sel dedi: "Ey Muhammed! O on iki imamın isimlerini benim için söyle." Peygamber (s.a.a) onların isimlerini şöyle sıraladı: Hüseyin'den sonra oğlu Ali, Ali'den sonra oğlu Muhammed, Muhammed'den sonra oğlu Cafer, Cafer'den sonra oğlu Musa, Musa'dan sonra oğlu Ali, Ali'den sonra oğlu Muhammed, Muhammed'den sonra oğlu Ali, Ali'den sonra oğlu Hasan, Hasan'dan sonra oğlu Hüccet Muhammed Mehdi, ki bunlar benden sonraki on iki imamdırlar..."[41]
b) Hemvinî İbn Abbas'tan Allah Resulü'nün (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor:
"Ben nebilerin efendisiyim ve Ali b. Ebu Talib vasilerin efendisidir ki onların sonuncusu Mehdi'dir."[42]
Diğer Ehlibeyt İmamları'nın imametine inanmak, Şia İmamiyye Mezhebi'nin zarurî meselelerinden biridir. Ehlibeyt İmamları'nın her birinin imametinde şüphe eden birisi bu mezhebin dışında sayılır.
Diğer Ehlibeyt İmamları'nın imametini ispatlamak için, İmamiyye mensubu alimler "nas", "masumluk sıfatı", "efdaliyet" gibi deliller zikrekmişlerdir. Ehlibeyt İmamları'nın imametini, Ehlisünnet kaynaklarından yararlanarak üç yoldan ispatlamak mümkündür.
Daha önceki konularda zikredilen rivayetlerde görüldüğü gibi Hz. Peygamber (s.a.a) Ehlibeyt İmamları'nın sayısını açıkça belirtmiş, onların on iki tane olup, hepsinin Kureyş'ten olduğunu açıklamıştır. Hz. Peygamber'den (s.a.a) sonra hükümet başına geçen halifelerin sayısı çok olduğu için, bu rivayetlerin yorumunda ilginç çelişkiler yaşanmış ve hiçbir çaba kesin bir sonuca ulaşmamıştır. Bu rivayetler İmamiyye'nin taşıdığı inanç dışında hiçbir şeyle yorumlanamaz.
Ehlibeyt İmamları'nın masum olduklarını "Tathir Ayeti", "Gadir Hadisi" ve zikredilen diğer delillerden hareketle ispatlamak mümkündür ki onların açıklaması daha önce geçti.
Hiç şüphesiz Ehlisünnet alimleri On İki Ehlibeyt İmamı'nın efdal olduğunu açıkça ifade etmişlerdir.
Şüphesiz efdal olan, imamet ve hilâfete daha layık ve bu hususta daha önceliklidir.
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Ey Ammar! Ne zaman halkın bir yoldan ve Ali'nin (a.s) başka yoldan gittiğini görsen, sen Ali'nin (a.s) izinde ol ve halkı terk et. Şüphesiz Ali (a.s) seni sapıklığa hidayet etmeyecek ve hidayetten dışarı çıkarmayacaktır."[43]
Allah Resulü (s.a.a) buyurdu ki:
"Allah (c.c), Ali hakkında benimle ahdetmiştir ki, o hidayet bayrağı ve benden sonra ilk imamdır..."[44]
Allah Resulü (s.a.a) buyurdu ki:
"Ali hakkında bana üç şey vahyolmuştur: O Müslümanların seyyidi ve efendisi, muttakilerin imamı ve açık alınlıların rehberidir."[45]
Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali'nin (a.s.) elini tutar bir hâlde şöyle buyurdu:
"Bu Ali iyilerin imamı ve kötülerin katilidir. Kim ona yardım ederse yardım olunmuş ve kim onu aşağılarsa alçalmıştır."[46]
Şia diğer mezheplerde olduğu gibi dinin usul ve furu-unda kendine has bir takım ilke ve kurallara sahiptir; kendi haklılığını ispatlama noktasında Ehlisünnet kanalıyla nakledilen hadislere gereksinim duymaz. Ehlisünnet'ten hadis nakletmeleri, kendi kaynaklarının yetersizliğinden kaynaklanmıyor; tartışma ve münazara usulünü dikkate aldığından ötürüdür. Çünkü tartışma kurallarından biri karşı tarafın inandığı delilleri kanıt olarak sunmaktır; meseleyi sadece iddia sahibince kabul gören delillerle kanıtlamak yeterli sayılmaz.
Kanıt getirirken iki hususa dikkat edilmelidir:
a) Delil olarak getirilen hadislerin, ravilerince kabul görmesi.
b) Hadisin, o gurubun alimlerinin hepsi tarafından kabulü zorunlu değildir. Çünkü amaç, İmamiyye Şiası ve inançlarını, hasmın kaynaklarında ispat etmek ve ravinin (bazılarınca) sıka ve güvenilir olduğunu hatırlatmaktır.
Her iki fırkanın ittifak ettiği şey şüphesiz münazara makamında delildir. Ancak şunu da bilmek gerekir ki alimlerinin hepsinin nezdinde kabul ve itibar gören rivayet oldukça azdır.
Nehcü'l-Belâğa'ya bakıldığında, Ali'nin (a.s) hilâfet hadisesinden ve kendi hakkının gaspından etkilendiği görülür. Şimdi bunlardan bazılarına işaret edilecektir:
Muhaddislerden bir çoğu şöyle nakletmişlerdir: "Ali (a.s) Sakife'den sonra, acı ve üzüntüsünü açığa vurarak kendisine zulüm edildiğini belirtti ve yüzünü Peygamber'in (s.a.a) kabrine doğru çevirerek şöyle buyurdu:
"Nerede Cafer?! Bugün benim için bir Cafer yoktur; Nerede Hamza?! Bugün benim için bir Hamza yoktur."[47]
Sakife'de Ebu Bekir'le biattan sonra, halk, salı günü onunla biatı yenilediler. Ali (a.s) geldi ve Ebu Bekir'e şöyle hitap etti:
"İşleri bize fasıt ettin ve bizimle meşveret etmedin ve bizim hakkımızı riayet etmedin."[48]
Sakife'den sonra Ali (a.s), Allah'a şu şekilde şikayet ediyor:
"Ey Allah'ım! Ben, Kureyş'i ve onlara yardım edenleri sana şikayet ediyorum. Çünkü onlar benimle akrabalık bağını kestiler, bardağımı devirdiler, başkalarından daha layık olduğum bir hak hususunda hepsi benimle çekişti."[49]
Şıkşıkiye hutbesinde şöyle buyuruyor:
"Allah'a andolsun ki falan kimse (Ebu Bekir), hilâfete göre yerimin değirmen taşının mili gibi olduğunu bildiği hâlde hilâfeti bir gömlek gibi giyindi; hilâfet benim çevremde dönerdi; sel benden akardı; hiçbir kuş uçtuğum yere uçamazdı. Hilâfetle aramda bir perde çektim; onu koltuğumdan silkip attım "[50]
Hz. Ali (a.s) Basra'ya doğru hareket etttiğinde şöyle buyurdu:
"Yüce Allah, Elçisini katına aldıktan sonra, Ku-reyş bizden öne geçti ve insanları layık olduğum haktan mahrum etti. Ama ben buna sabretmeyi Müslümanların bölünmesinden ve kanlarının akmasından daha iyi gördüm. Çünkü halk İslâm'la daha yeni ahitleşmiştiler."[51]
Ali (a.s) niçin Talha ve Zübeyr'i takip etmiyorsun diyen bir kısım ashabın cevabında şöyle buyurdu:
"Allah'a andolsun! Ben Peygamber'in vefatından şimdiye kadar, kendi hakkımdan mahrum idim."[52]
Ashaptan bazısı Ali'yi (a.s) "Sen hilâfet konusunda çok hırslısın." diye eleştirince şöyle cevap verdi:
"Allah'a andolsun! Siz hilâfete daha hırslı ve ondan daha uzaksınız; ben hilâfete daha layık ve daha yakınım. Çünkü ben kendi hakkımı talep ediyorum; ama siz benimle hakkım arasına girdiniz ve beni ondan mahrum ettiniz."[53]
Ehlisünnet kanalıyla nakledilen ve kanıt olarak sunduğumuz hadislerin tümü, iki delilden dolayı, onlar için hüccettir:
1- Bu hadislerin senedi onlara göre sahihtir veya farklı kanallardan nakledilmişlerdir; hadisin farklı kanallardan nakledilmesi onun sağlam ve muteber oluşunu gösterir.
2- Hadislerin Ehlibeyt'in fazilet ve menakıbı hakkında oluşu, bu hadislerin senedinin sağlam ve ravilerin (başka hususlarda olmasa bile bu hususta) sıka ve güvenilir olduğuna dair bir ipucudur. Çünkü ravinin güvenilir olduğunu anlamanın bir yolu, onun makam ve mal düşkünü olmaması ve hadis nakletmekten korkmamasıdır.
Hadislerin nakledildiği asırda, Ehlibeyt'in, özellikle de Ali'nin faziletlerini (a.s) yaymak en büyük suçlardan biri sayılıyordu. Yalancı bir insan, yalan bir konuyu yaymak için hiçbir zaman kendini tehlikeye atmaz.
Buna göre bu tür hadislerin ravileri (sıka ve güvenilir olmasalar da) söz konusu hususun dikkate alınarak bu konuda sadık ve doğru olduklarını söylemek gerekir.
[1]- Mâide, 67.
[2]- Tefsir-i Hibri, s.262.
[3]- Ebu Nuaym İsfahanî, Ma Nezele Mine'l-Kur'ân Fi Ali (a.s).
[4]- İbn Asakir, Tercümetu'l-İmam Ali (a.s), c.2, s.86.
[5]- Mâide, 3
[6]- Hasaisu'l-Vehyi'l-Mübin, s.61-62.
[7]- Tarih-i Bağdat, c.8, s.290.
[8]- Tarih-i Dimişk, Tercüme-i İmam Ali 7, Hadis 575, 578, 585.
[9]- Maaric, 1-3
[10]- el-Keşf ve'l-Beyan, s.234.
[11]- age.
[12]- Feradiu's-Simteyn, c.1, s.82, hadis: 63.
[13]- Sahih-i Buharî, c.35, s.176, Hadis: 4416, Tebük Gazvesi Babı.
[14]- İbn Mace, c.1, s.42.
[15]- Kenzü'l-Ummal, c.6, s.154, Hadis: 2554.
[16]- Kenzü'l-Ummal, hadis: 2554, s.154.
[17]- Yenabiu'l-Mevedde, 17. bab
[18]- Müsned-i Ahmed, c.4, s.438.
[19]- Müsned-i Ahmed, c.5, s.356.
[20]- Müsned-i Ahmed, c.1, s.330-331.
[21]- Sahih-i Tirmizi, c.5, s.632.
[22]- Tarih-i Taberî, c.2, s.319.
[23]- Mu'cemu'l-Kebir, c.6, s.221; Mecmau'z-Zevaid, c.9, s.113.
[24]- Mecmau'z- Zevaid, c.6, s.253,; Muc'emu'l-Kebir, c.4, s.205; Su-yutî, Cem'u'l-Cevami, hadis: 4261.
[25]- Tarih-i İbn Asakir, c.2, s.486; Hilyetu'l-Evliya, c.1, s.63; Şerh-u İbn Ebil-Hadid, c.1, s.450.
[26]- Tarihu'l-Hatip, c.2, s.305; Sıffin vakası, s.145.
[27]- Tarih-i Yakubî, c.2, s.171.
[28]- Tarih-i Yakubî,c.2, s.178.
[29]- Şerh-i İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.281.
[30]- Vakatu Sıffin, s.118; Tarih-i Taberî; Tarih-i İbn Esir, c.3, s.108 vs.
[31]- Menakıb-ı Harezmî, s.125.
[32]- Menakıb-ı Harezmî, s.125.
[33]- Şerh-i Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.208.
[34]- Müstedrek-i Hakim, c.3, s.172; Zehairu'l-Ukba, s.138; Mecmau'z-Zevaid, c.9, s.146.
[35]- Tarih-i Taberî, c.2, s.329; el-Kamil, c.2, s.52; Tarih-i İbn Kesir, c.8, s.179.
[36]- Tacu'l-Arus, "ve-se-ye" kökü, c.15, s.394.
[37]- Tacu'l-Arus, c.15, s.397.
[38]- Şerh-i İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.143.
[39]- Sahih-i Buharî, c.4, s.347; Kitabu Ahkami'l-Hadis, s.7223.
[40]- Sahih-i Müslim, Nevevi'nin şerhiyle, c.12, s.201, Kitabu'l-Emare, s.202, 203.
[41]- Feraidu's-Simteyn, c.2, s.132, Hadis: 431; Yenabiu'l-Mevedde, c.3, s.281.
[42]- age.
[43]- Kenzü'l-Ummal, c.6, s.156; İbn Asakir, c.3, s.170; Menakıb-ı Harezmî.
[44]- İbn Asakir Tercemetü'l-İmam, c.2, s.189, Hilyetu'l-Evliya, c.1, s.68: Şerh-i İbn Ebi'l-Hadid, c.9, s.168.
[45]- Müstedrek-i Hakim, c.3,s138; el-Mu'cemu'l-Kebir, c.2, s.88; Usdu'l-Gabe, c.1, s.69; Tercemetu'l-İmam, İbn Asakir, c.2, s.257
[46]- el-Müstedrek, c.3, s.129, Tercemetu'l-İmam, İbn Asakir, c.2, s.476...
[47]- Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.11, s.111.
[48]- Mürucu'z-Zeheb, c.2, s.307.
[49]- İbn Ebi'l-Hadid, Nehcü'l-Belâğa Şerhi, Kısa sözler: 217, c.11, s.109.
[50]- Nehcü'l-Belâğa, 3. hutbe; Tezkiretu'l-Havass, s.134; el-Miyar ve'l-Muvazene, Ebu Cafer İskafi.
[51]- İbn Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, c.1, s.308.
[52]- Nehcü'l-Belâğa, Hutbe: 6.
[53]- Nehcü'l-Belâğa, Hutbe: 172.